16 Temmuz 2012 Pazartesi

"S"

  "Zamana bırakılmış hayatlar" diye bir program izliyordu. Kapattı. Sinir oldu. Duyduğu cümleler, gördüğü insanlar... Sanki televizyon ayna şeklini almıştı ya da bir eskiz. Sadece bu da değildi sinir bozan, bir antitez hem de en çürüteninden.
  Onun felsefesine göre; "Yaşanmış hiçbir hayat teğet bile geçmezdi yaşanmakta olanı". Öyle değildi işte. Uzunca düşündü. Dolaptaki birası aklına geldi ve onu da ortak etti bu bok çukuruna. Yok diyordu. Olamaz. Her hayat birbirinden farklı... Her tepki, her etki... Aynı nehire iki kere girilmezdi. Mazi denen bir olayın aynısı başka bir yerde yaşanamazdı. Su akardı çünkü hep. Hem yaşansa da aynı etkiyi yaratmazdı. Suya giren insanda hep aynı olmazdı ya.
  Ama bu kız aklını karıştırıyordu. Adı neydi şunun "S" ile mi ne başlıyordu. Yaşadıkları bu kadar benzeyemezdi. Peki ya verilen tepkiler, o ani sinirlenmeler, hayata küsmeler, hepsini geçtim sağ elindeki on dikiş... Her gördüğünde hatılattığı o yarım yamalak anılar, kesildiğinde bile o kadar canını acıtmıyordu o yara. Kafasının içinde sanki karınca yuvası vardı. O kaza çok şey götürmüştü hafızasından ama kazayı tam değil. Bölük pörçük hatılıyordu bir şeyler. Hemen televizyonu açtı birayı dökercesine.
  Durdu. Bütün organları kilitlendi ve tek bir hareket edemedi. Tek damlalık bir ağlayış. Bütün bölük pörçük düşünceler toplanıp o tek damla ile aşağı süzüldü gözünden. Kazadaki bir cümle aklına geldi; "Hadi kalk! Tek başına çekilmez ki bu hayat!" ama programın sloganıydı bu. Karıncalar çok çalışıyordu beyninde...
  İyi ama kendi sağ kolunda da olan o on dikiş... Bir şey anlatmaya çalışıyordu sanki(?). Hem o cümleyi son söylendeki ses neydi öyle, çok tanıdıkdı. Huzur buldu. Hafızasını çok zorluyordu, tam değildi ve çok yorulmuştu. Biraz daha bira... Varlığının tek kanıtını gerçekleştiriyordu, düşünüyordu... Ve çok düşünmesine gerk kalmadan buldu. O'ydu... Kazada hafızası ile beraber kaybettiği hayatının yarısı hatta tamı..!

Sercan GÜVEN

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Adam Olacak Topçu


  Sanırım CocaCola reklamıydı tam hatırlamıyorum."Hocanın topçu değil, adam olur dediği topçular..." diye bir slogan duymuştum.Evet futbol çok popülel ve zor bir camia ve aynı zamanda futbolculuk da tabi. Ama işin esas en zor kısmı hem topçu olup hem adam olmak.
  Bu iki zor özellik de kişinin insanlarda ardadıklarına göre değişmektedir. Herkesin topçu ve adam kriteri başkadır. O yüzden de en iyi topçu, adam gibi adam olan topçu kavramları sürekli tartışılır.Benim, adam gibi topçu kavramında aradığım en büyük özellik kendi gibi olmasıyla birlikte sadece kendi için olmamasıdır.
  Bunun son zamanlardaki örneğini Mario Balotelli 'de çok iyi şekilde görmekteyiz.Balotelli kimine göre oldukça şımarık bir isimdir. Yaptıkları onu şımarık gösterse de en azından kendi gibi bir adamdır. Kimseye oynamaz. Neyse odur.İstediği gibi yaşar ve bunu gizleme gereğide duymaz.
  Hem ayrıca pek bilinmese de Balotelli geldiği yeri unutmayan bir adamdır.Her yıl gelirinin bir bölümünü Afrika'da çocuk barınaklarına bağışlayacak kadar vefalı bir isimdir. Sadece bu da değil bir yılbaşı gecesi Noel Baba kıyafeti giyip ingiltere sokaklarında insanlara para dağıtmışlığı, bir üniversiteye gidip bir grup öğrencinin kütüphane parasını ödemeye kalkmışlığı da vardır.Evet kendi dilediği gibi yaşayan ama geldiği yeri ve yaşadığı acıları unutmamış olacakki oradaki ve etrafındaki acıları da unutmayan biridir.
  Adam gibi topçu dendiğinde Balotelli'nin yanında aklıma gelicek başka bir isim de Eric Cantona'dır.Cantona da belirlediği felsefe doğrultusunda yaşar ve bunu asla gizlemez. Kabul edilen bir çok şeye karşı koyacak kadar cesurdur ve sadece kendi çıkarlarını gözeten bir adam değildir. Öyleki Cantona Fransa'da emeklilik yaşının artırılmasına ilişkin reforma karşı yapılan eylemlere destek vermiş ve onlar adına 22 kasın 2010 tarihinde bir açıklama yapmıştır. Yaptığı açıklamada; tüm eylemcilerin banka hesaplarındaki paralarını çekerek ekonomik sisteme zarar vereceğini iddia etmiştir. Hatta bir holigan kendisine ırkçı bir laf ettiği için ona tekme bile atmıştır ve bu hayatında en çok zevk aldığı işlerden biri olduğunu söylemiştir.
  Cantona her ne kadar futbolu 18 Mayıs 1997 bıraksa da kendini asla unutturmamış ve asla değişmdeginin sinyallerini ara ara hep göndermiştir. Bunun son örneğini de Mahmut Sarsak'tan yana olduğunu açıklayarak göstermiştir.
  Hatırlanacağı gibi Mahmut Sarsak Batı Şeria'da bir futbol takımıyla sözleşme imzalamak için 2009 da Gazze'den ayrıldığında tutuklanmıştır.Hakkında hiç bir suçlama bulunmamasına rağmen hapiste tutuluyordu ve "Saldırı ve bombalma planları yapan, şerihatçı terörist" tanımlaması yapılıyordu üstelilk bir tane bile kanıt yokken. Bu kendine yapılan haksızlığı protesto eden Mahmut 90 gündür açlık grevi yapıyordu ve durumu ciddi olunca kliniğe alındı. Başta Cantona olmak üzere, yazar Naom Chomsky, yönetmen Ken Loach isimlerin UEFA'ya yaptığı 2çağrı sonuç vermiş olacak ki Mahmut Sarsak bugün tahliye oldu.
  Eric Cantona ve onun gibileri neden seviyoruz neden unutamıyoruz'un en güzel yanıtı aslında bu olanlar. Adam olucak topçu nasıl olur'un en güzel örneklerdir aslında bu iki isim(en azından ben ve benim gibi düşünenleriçin). Seni bu yüzden seviyoruz Cantona. Seni bu yüzden seviyoruz Balotelli...


Sevgilerle...


                                                                                                             Sercan GÜVEN