19 Aralık 2012 Çarşamba

Rakı Kültürü



     Güneş batmak üzere, havanın derecesi bize aynı şeyi çağrıştırıyor; rakı. Bazen diyorum ki alkolik miyiz biz sonra düşünüyorum atalarımızın, dedelerimizin ve  başta Mustafa Kemal Paşamızın kültürü bu ve büyük bir istekle dört iyi arkadaş aynı yeri düşünüyoruz. Hemen ardında, Alaçatı’ya balıkçı teknelerinin  yanındaki  o sempatik restorana gidiyoruz. Garsonlar bize isimlerimizle hitap ediyor. O kadar çok gidiyoruz ki oraya artık orası bizim evimizin bahçesi gibi, biz hiç sipariş vermiyoruz. Deniz sanki bizim gelmemizi bekliyormuşcasına mutlu. Rüzgar gülleri bize el sallıyor hoş geldiniz dercesine. Tüm masanın oyuncuları teker teker geliyor bir tiyatro oyununun oyuncuları gibi ilk rakı, su ve buz geliyor onunla birlikte bazen aynı daldan koparıldığını düşündüğüm kavun ve peynir geliyor. Sanki tarlaya tek bir tohum dikmişsiniz de aynı topraktan kavun ve peynir çıkmış gibi… Rakı ve su  kime yakınsa bu güzel günün sakisi o olur. Ve rakıları sakimiz dolduruyor , arkadan çok sesli de değil sanki o şarkı bizim hayatımız boyunca hep ufaktan çalıyormuş gibi bizimle bütünleşen  Müzeyyen Senar "Şarkılar Seni Söyler"’ şarkısı...
      


      İlk olarak asla mezelerden bir çatal alınmaz. O soğuk, çapı 5 cm boyu 12 cm olan ince, dünyanın en güzel bardağı olan bardaktan bir yudum aldıktan sonra peynire ve mezelere geçilir. Çünkü eğer mezelerden bir çatalla başlarsak başrol mezeler olur ve rakı onlara ayak uydurmuş olur. Ama bizim baş rolümüz rakı.  Ve diğer sanatçılarımız geliyor; salata, deniz börülcesi, girit ezme,haydari… Daha sonra ahtapot ızgara ve karides…  Onlarda sanki rolleri gereği ayak uydururlar masaya hepsinden aynı miktarda alırız tabaklarımıza onların kalbini kırmamak için.  Rakı masasında sürekli bardaklar birbirine vurulmaz. Vuranları kınıyoruz bizim oralarda sürekli vuranlara ilk defa içiyor muamelesi yapılır ve öyledir de. Servis tabaklarını asla yeniletmeyiz çünkü onlar akşamın o masanın birer tablosudur, bir ressamın tuvale vurduğu fırça darbeleri gibi. Hepimizde aynı mezeleri koyarız tabaklarımıza ama hepimizin tabaklarındaki resimler farklıdır. Her ressam aynı resmi farklı tarzda çizer.

  Baş rolümüzün sevgilisi ızgaranın yanından ufak ufak masamıza gelirken, masadaki rakılar yenilenir. Başrolümüzün en büyük aşkı da Alaçatı Çipurasıdır. Çipura masaya geldiğinde onu mutlu etmek için onun  tüm bedenini sevgilisine sarması için, bir lokmasını bile ziyan etmeyiz. Belki de bu güzel akşamın nedeni sadece sevgililerin  buluşmasını sağlamaktı. Rakı Balığın bize verdiği bu büyük zevkin,bugüne kadar farketmesek de, en büyük nedeni o büyük aşkı vücudumuzda hissetmemiz olsa gerek.


                                                                     Kemal VARHAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder