11 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Saat Gibiyim

  Bugün kendimi bir saat gibi hissediyorum ben. Herkesin merak ettiği ama ihtiyacı olmadığı bir nesne. Özne için oldukça yetersiz. Birçok insanın hayatındayım ama kaçı taşıyor ki beni. Kararlar ve düşünceler arasındaki bir hayattan ibarettim ben. Bir karar için altmış farklı düşünce, bir düşünce için altmış farklı karar.
  Bugün kendimi bir saat gibi hissediyorum ben. Kimin için ne göstereceğimi bilemiyorum çünkü kendimi onla özdeşleşttiriyorum ben. Düşünüp ben karar versem de o uyguluyordu kendi adına, ben ise onun adımdaki kendime... Hayata hep bir geçe, o'na ise hep bir kalayım ben.
  Bugün kendimi bir saat gibi hissediyorum ben. Herkesin baktığı bir tek onun göremediği bir saat. Herkesin hayatında farklı bir yerim olsa da üzüntünün üstünde duruyorum ben. Sanki yitiyor gibiyim, sanki pilim bitiyor. Bozulsam da artık kimse düzeltemiyecek gibi. Zamansızlığın kötü karakteri, sorumluluğun can dostuyum ben. 
  Artık kendimi bozuk bir saat gibi hissediyorum ben. Doğrularım gittikçe azalıyor. Göstediğim doğru sayısı da oldukça yetersizdi göz önünde olmak için. Zaten neye yarardı ki doğruyu göstermek, bir ayrılık vaktine denk geliyorsa eğer. 
  Onunla geçirdiğim bir koca saatten ibarettim ben...

Sevgilerle..


SERCAN GÜVEN

5 Nisan 2012 Perşembe

Paylaşmak Değil Anlamak


         Devrim sözcüğü yine içinin boşaltılacağı, ağızlara sakız edileceği, ne anlama dahi geldiğini bilmeden binlerce insanın kullanmaktan kaçınmayacağı gün yaklaşıyor. Herkes sosyal paylaşım sayfalarında 3 cesur devrimcinin idam edildiğini, fotoğraflarını 1 gün profil fotoğrafı yapacak. Belki de ne anlama geldiğini bilmediği ama sadece Deniz Gezmiş’in söylediği bir söz olduğu için onu sayfalarında paylaşacak. Maalesef devrime adanmış o 3 nefer 24 saatte yine unutulacak.
        Elimizden bir şey gelmiyor deyip 1 gün devrimi “sözde” hatırlamak aslında büyük bir cesaretsizlik ürünüdür. Çünkü 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan o geceden itibaren devrim ile ilgili yazı yazmak çok göze batmayacaktır.  Çünkü o kara günü popüler kültürün bir dayatması olarak görecek kadar aciz durumdayız. Gerçek devrime ve devrimcilere bundan büyük darbe olamaz.
        Şuan bloğumuzda çalan şarkıyı emin olun 6 Mayıs günü Deniz’in en sevdiği şarkı olarak bir sürü yerde duyacaksınız. Belki sizde bu şarkıyı defalarca dinleyip hüzünleneceksiniz. Maalesef ki yine devrimi anmak için 365 gün daha bekleyeceksiniz.
       Devrim sözcüğü size şuan çok uzak gelebilir. Şuan ki Dünya şartlarında olması belki çok zorda olabilir. Ama her şeyin olduğu gibi devriminde günümüzde uygun bir şekilde hala gerçekleşebildiğini görebilirsiniz. Nasıl mı? “Kendilerine dayatılan Bologna sürecini kabul etmeyen öğrencilerin defalarca bıkmadan yürüyüşler düzenlemesi ve sonucunu yavaş yavaş almaya başlamasıdır.” İşte bu aslında küçük bir günümüz devrim örneğidir. Şili deki öğrencilerin eğitim reformuna karşı direnişi günümüzün meşhur lafı olan “devrimin gerçekleşmesi artık imkânsızdır.” I yıkan en gerçekçi örnektir. Bizlere de hakkını koruyup savunmak için arkanda büyük güçlerin değil cesur kalplerin olması gerektiğini anlatmıştır yine.
     Artık yeter!!!  Ya devrimciyim diyenler kendilerine başka bir isim bulsunlar mesela “oportünist” gibi yada o ismin gereklerini hiçbir bahana arkasına sığınmadan cesurca ortaya koysunlar. Unutulmasın ki devrim sadece gerçek, mert ve idealleri için korkusuzca savaşan bir avuç insanla gerçekleşmiştir.



3 Nisan 2012 Salı

Uyudum Büyüdüm Gibi Göründüm



   Uyku bulaşıcı derler. Hak vermiyo değilim. Benden bana bulaşan bi hastalık.Kimse çok 


uyudu  diye ölmemiş bugüne dek ama ölümün de uzun bir uykudan pek farkı yok. Hiç 


uyanmıyacak olduğun bir uyku.rüyalar görsem belki ölüm mantıklı gelebilir. Yaşamaktan 


daha zevkli olur en azından daha sürükleyici. Bu aralar öyle rüyalar görüyorum ki 


hayatımdan her biri bir parça. Eskiye dair ama yenilikçi. Uyandığımda gerçekten yaşadım 


sandığım hepsi. Durup bir düşünmem, tartmam gerekiyo gerçi farketmem için.Mesela uyan 


diyor abim bana her gün dediği gibi. Uyanda hallet şu işleri. Hep bir koşuşturma peşindeler 


rüyamda bile bırakmıyorlar beni kendi halime. Kimsenin gelip sorduğu da yok neyin var iyi 


misin diye? Sadece hadi kalk diyorlar bu kadar yatılır mı? Yatılmaz. Ben de biliyorum 


bu kadar yatılmaz kalkıp yaşamak gerek hayatı. Sonra pişman olacağım uyuyarak 


yaşlandığım için ama kalkamıyorum bir türlü hele de gökyüzü ağlarken. Eskiden beri 


sevmem yağmurlu havaları.Hep bir şeyler alır götürür benden. Sanki en tatlı şeker 


benmişim akan her damla benden bir parça daha koparıyormuş gibi gelir.Erimekten 


korkuyorum yani. Ne güzel bahaneler ama.Güneşte yanmaktan,yağmurda 


erimekten,soğukta donmaktan korkan biri miyim gerçekten? Olanı görmezden gelip 


kelimelerin arkasına saklanmak ne hoş. ya yüzleşmek beni üzenle, adını bilmediğim 


kendimle ? İçimde saklanan en derinde. Sanki ben ben değilmişim içimde ki benmişim gibi 


bazen. Dünya kadar insan türedi zaten . Her birinin aklı 5 karış havada kendi benim içimde. 


Hayallerimde baş rollerde, hep senaryolar yazarlar ayaküstü belki hepsi doğaçlama. Beni 


uyanmaktan alıkoyan onlar evet. 









CEM SEZER ŞAHİN



1 Nisan 2012 Pazar

Basketbolun Unutulan Geçmişi: Tofaşspor


Tarih 1975 i gösteriyordu o zamanki adıyla TOFAŞ SAS 30 Mayıs-1 Haziran tarihleri arasında Eskişehir'de düzenlenen turnuvada rakipleri İzmir Karantina,Deniz Harp Okulu ve Ankara Demirspor'u tek tek yenerek 2.lige yükselmiştir.
 Tofaş Sas 2.lige çıktıktan sonra finansal kaynak gerekiyordu çünkü trasferler yapılmalı ve takım 1.lige çıkmalıdır. Bunun için İnan Kıraç ve Erdoğan Karakoyunlu bir kaynak yaratmıştır. Takıma Cevat Soydaş, Tufan Turan ve Nusret Işıldaksoy katılmıştır.Birol Öngör'ün çalıştırdığı takım Cevat Soydaş önderliğinde 1.lige çıkmıştır.
 Altyapı denildi mi belkide akla gelen takımlardan biridir Tofaş. O zamandan beri türk basketboluna yetişrdiği isimlerle damga vurmuştur. Büyük bütçesi olmasa da alt yapısıyla ayakta durmuş bir çok kesim tarafından saygı görmüştür her ne kadar son zamanlarda unutulsa da. Zaten Tofaş takımı da ilk başarısını 1978 senesinde yıldızlar kategorsinde şampiyon olarak almıştır.
 Ne ekerseniz onu biçersiniz sözü basketbolda da doğruluğunu kanıtlıyordu. Altyapıya önem veren Tofaş Sas meyvelerini yavaş yavaş toplamaya başlıyor yani ektiğini biçiyordu. O meyveler 1992-93 sezonunda gelmişti ilk. Ligi 4.sırada bitiren Tofaş Sas, Türkiye Kupası'nda ise dörtlü finallere kalma başarısını göstermişti. Trabzon'da oynanan finallerde önce Ankara Kolej'i daha sonra ise Nasaş'ı yenerek kupaya uzanmıştır.

Bu Tofaş Sas'ın "A" takımlar düzeyinde kazandığı ilk kupadır ve takımın başında Mete Babaoğlu bulunmaktadır.Kadrosunda ise altyapıdan gelen: Murat Konuk,Levent Erdem, Levent Sacak, Serdar Çağlan ve Gürcan Şirin gibi isimler bulunmaktadır.
 Eğer siz temeli sağlam tutarsanız daha sonra yapacağınız her destek ile yukarı tırmanmanız daha da kolaylaşır.Tofaş Basketbol Kulübü de bunu çok güzel yapıyordu.Başarılar tek tek geliyordu. Altın çağını yaşıyordu resmen Tofaş. 1996-97 senesi geldiğinde Tofaş artık avrupa sahnesinde boy gösteriyordu.Tofaş o sene katıldığı Koraç Kupası'nda 90'a yakın takımın arasında finale katılma başarısını göstermiştir. Bu başarı büyük sevinç ile karşılanmıştır. Hatta Tofaş yürütme kurulu başkanı İnan Kıraç kulüp başkanı Ersin Taş'a mektup dahi göndermiştir.
 Tofaş takımı fnalde Yunanistan'ın Aris takımı ile karşılaşacaktır. İlk maç 26 mart 1997 tarihinde Selanikte oynanmıştı ve bu maçı 66-77 Tofaş kazanır. Rövanş 3 Nisan 1997 de Bursa'da oynanacaktı. Maçın başında önemli oyuncuları Samir Avdiç'in sakatlığı ve pivotu Rashard Griffith'in hastalığı Tofaş'ın maçı 70-88 kaybetmesine neden olmuştur.Bu başarıyı yakalayan takımda  yine altyapıdan yetişen 5 isimi ile altyapının ne kadar önemli olduğu bir kez daha görülüyordu. Şemsettin Baş,Cüneyt Erden,Ertuğrul Güler,Murat Konuk ve Serdar Çağlar Tofaş patentli oyunculardı.
 Başarılar aynı hızda devam etmekteydi Tofaş'ta.1998-99 sezonunda birinci liglerdeki ilk şampiyonluğa coach Jasmin Repesa  ileulaşmışlardır. Mehmet Okur, Serkan Erdoğan ve Rashard Griffith  li kadroya altyapıdan gelen Şemsettin Baş,Murat Konuk ve Hüseyin Demiral eşlik ediyordu. Takımda en skorer oyuncu, en çok ribound ve asist yapan  oyuncularda Rashar Griffith ve David Rivers ikilisi görülüyordu. Tofaş aynı teknik kadro ve oyuncuları ile birlikte 15 Eylül 1999 tarihinde finalde Ankara'da Efes Pilsen'i yenerek Cumhurbaşkanlığı kupasına uzanmıştır.
 Tofaş'ın 1.ligde en başaralı sezonu belkide çifte kupalı sezonu 1999-2000 sezonudur. Altyapının yanına yapılan büyük bütçeli yatırımlar tam olarak karşılığını veriyordu hedefler tam isabet vuruluyordu. Tofaş Basketbol Takımı önce Türkiye Kupası'nı kazanır daha sonra da Türkiye Deplasmanlı Basketbol Ligi Şampiyonu olur. Aralık ayında Repesa kendi isteği ile ayrılır yerine Tolga Öngeren getirilir.Bir sene önceki şampiyon kadro bozulmaz Takımın skor yükünü Rashard Griffith ve David Rivers yine çekmektedir. Ribounda Griffith yanına Mehmet Okur da kendini artık göstermiştir. Asist de ise yine rivers başı çekmektedir ama yardımcılar bu sefer güçlüdür, Murat Konuk ve Alper Yılmaz gibi.
 Tofaş nedenini bulamadığım ve bilmediğim idari bir kara ile profesyonel yarışmalardan çekilme kararı alsada basketbolu seven bir camia olduğunda dolayı tekrardan profesyonel liglerde yarışa girmiştir.2003 yılında terkrardan sadece kendi yetiştirdiği oyuncular ile 1.lige çıkma başarısını göstermiştir. 2004 yılında oynadığı 1. ligde hiçbir yabancı oyuncu transferi yapmadan kadrosuna yerli isimlerden Volkan Çetintahra, Hasan Özkan, Kerem Öztoprak, Ali Taşpınar isimlerini dahil etmişlerdir. Bu oyuncular dışında 13 kişilik kadroda tüm oyuncular kendi altyapısından yetiştirdiği oyunculardır. Fakat diğer kulüpler maddi açıdan güçlendiği için Tofaş'ın bu kadro ile ligde tutunması oldukça zordu ve tutunamadı haliyle.
 2.lig içinde iyi bir kadroya sahip olan Tofaş 2006-2007 senesinde tekrardan 1.ligde mücadeleye başlamıştır. 2004 yılına göre büyük bir bütçe ile yola çıkan tofaş, kulüp tarihinde ilk defa bütçe doğrultusunda hedeflediği yere ulaşamamış ve hüsran yaşamıştır. Alt yapıya önem verdiği bu yıllar esnasında altyapısından İlkan Karaman, Fırat Töz, Can Altıntığ, Gökhan Karabıyık gibi isimleri yavaş yavaş Türkiye Basketboluna sunmaya başlamıştır. Altyapıya dah fazla önem vermeye başlayan Tofaş 2007-2008 senesinde mücadele ettiği 2.ligde son hücumda atamadığğı basket ile 1.lige dönememişlerdir. Tofaş kesinlikle yıllardan beri oturttuğu altyapı sisteminden vazgeçmemiştir.Bu sistem her zaman olduğu gibi Tofaş'ın yüzünü güldürüyordu ve 2008-2009 sezonunu 2.lig şampiyonu olarak 1.lige tekrardan merhaba dediler.
 2009 yılından bu yana 1.ligde istikrarlı bir şekilde mücadelsini sürdüren tofaş büyük takımlara yaptığı süprizlerle hep korkulu rüya olmuştur. Özelikle bu yıl aldığı 12 galibyet ile dikkatleri tekrardan üzerine çekmiştir.Bu alınan 12 galibiyetin içerisinde Anadolu Efes, Beşiktaş ve Fenerbahçe ülker ile taktir toplamıştır. Şimdilerde ligin zirvesinde bulunan ekiplerin kendi altyapısından yetiştirdiği oyuncu sayısı bu kadar az iken ve basketbola ayrılan bütçeler o kadar fazla iken Tofaş'ın şuanki durumu için gerçekten başarı denilebilir.
 Son zamanlarda ligin zirvesinde bulunan takımlarımız altyapı sistemi yerine alma satma yönetimine gitmesi onları bence sadece bizim ligimizde başarılı yapmıştır.Kendi altyapısındaki isimlere güvenmeyip düşük bütçeli kulüplere satarken, diğer kulüplerin altyapısından yetişen oyuncuların ise aklını çelip yüksek fiyata alıyorlar. Böylece ne düşük bütçeli takımlarımız da bir takım bilinci ne de zirvedeki takımlarımızda takım bilinci oluşuyor. Ne düşük bütçeli takımlarımız bizim ligimizde ne de yüksek bütçeli takımlarımız Avrupa'da başarıya ulaşıyor.
 Tofaş Basketbol Kulübünün bu istararının ve çıkışının devam etmesini en çok istiyen kişilerden biriyim. 1996 yılından 2000 yılına kadar süren altın cağın tekrar yaşanması dileğiyle...

Sevgilerle...


                                                                                                 Sercan GÜVEN...