12 Haziran 2012 Salı

Düne Dair

   
  Bakma sen yüzümün asık olduğuna ; mutluydum aslında.Farkındalıkların kıyısındayım o yüzden öyle.Mesela yeni farkettim değmediğini.Öznel birşeyden bahsetmiyorum ; değmiyor işte hiç birşeye.Sonucunda birşey olacağı yok.Hele düşünerek yaşayınca hiç değmiyor.Düşünmek,plan yapmak, beklenti içerisinde bırakmak kendimi en büyük haksızlık belkide.Madem ne yaparsam yapayım sonucu mutlu etmeyecek beni bari anlık keyifler yaşayayım.Peki ne gerek bunun için ? Hemen söyleyeyim : Sadece arkadaşlar.Ama öyle sıradan değil,candan arkadaşlar sorgulamayan cinsten. Neden sorusunu ağzına bile almayan. Sevin hadi öyle şanslıyım ki böylelerinden bir sürüsüne sahibim. Dün , yani doğum günümde de bir kısmı yanımdaydı.Eminim ki ellerinde olsa hepsi olurdu yanımda.Anlamsız şekilde 5 karış olan yüzümü mutlu etmek için ellerinden geleni yaptılar.Gerçekten sahip olduklarımı görmenin mutluluğunu öğrettiler bana.Şimdi biraz daha yardımlarına ihtiyacım var sanırım.Çünkü yeni başlangıçların da başlarındayım hayatımda.Adım atmaktan korktuğum zamanların hemen ötesinde.Neden aramak yerine harekete geçme vakti geldi belki de.Bir türlü kabullenmediğim zaman kavramına ayak uydurmalı , herkes gibi sıradanlaştırmalı çok abarttığım herşeyi. Ancak öyle ' en güzel yaşını geride bıraktın diyenleri ' inkar edebilirim. Eğer gerçekten bana uzaktan bakıp bakıpta bir türlü görmeyenlerin söyledikleri doğruya yani geride kaldıysa en güzel yaşım bundan sonra hayat hep bir adım daha kötü olacaksa yeni yaşım olmasın kutlu...




Cem Sezer Şahin

8 Haziran 2012 Cuma

Korkma Yalnız Ölmeyeceksin

      Yine yakmış sigarasını, penceremin tam karşısına oturmuş, bırakmış gölgesini odamın duvarına… Mahalleliye sorarsan ‘alkoliğin teki’ derler. ‘piç kurusu; yatar, kalkar, içer’ derler. Bir rivayete göre adam yaralamadan yatmış çıkmış. Bir rivayete göre de sevgilisini vapurdan denize atmış.
  Eve her gün başka kadınla gelirmiş. Saçlarını okşayıp, gece sonunda hepsine aşık olurmuş. Güneş odasına dolunca terk edilir, akşama kadar aşk acısı çekermiş. Deli kadın söyledi, ben onun yalancısıyım; galiba geçen gün kendini asmaya kalmış. ‘zavallı’ dedi. ‘iple beraber aşağı yuvarlandı’
  Günden güne eve gelen kadın sayısı azalmış. Bizimkini bir gece hastaneye kaldırmışlar. Evine giren yüzü sapsarı çıkmış. Her yer kan. Kan kusmuş adam. Mide kanaması zannetmiş herkes ama kansermiş… Şimdi ben onu ilk defa bir gece yalnız ve saçsız-sakalsız görüyorum.
  Birkaç kere göz göze geldik onla. Aşık olacağımdan korktum. Geçtim pencereye bir sigara yaktım. ‘şarap’ dedi. ‘şarap içmez misin?’

  Gölgesi yine duvarımda uyandım. Güneş doğmuş, batmış ben anca uyanmışım. ‘sen’ dedi. ‘gün doğunca beni terk etmeyen tek kadınsın.

  Gözleri mum ışığında dolmuş, taşmış. Gözleri onca rengin arasında karanlık… Yine zil zurna sarhoş, yine leş gibi sigara kokuyor. Yine kustu kustu kustu… Son canıyla uzandı dizime yattı.

  Sende amma çok kadın sevmişin be adam! Ölmeyi hakketmişsin. Korkma yavaşça kapanacak gözlerin. Korkma diyorum be, ağlamayı kessene! Sarhoşsun işte ne olduğunu anlamayacak bedenin. Aklındaki kadınlarla gebereceksin. Ağlama diyorum, korkma! Ölmesene be adam kalk ayağa! Hangi gölge yansır bir daha odamın duvarına? Söylesene, kim aşık olacak her gece bana?


  Diyorum ya yine yakmış sigarasını, penceremin tam karşısına oturmuş, bırakmış gölgesini odamın duvarına… ‘hey kadın’ dedi. ‘kaç sabah oldu, sen beni terk etmemekte kararlı mısın hala?’. Güldüm. ‘ah be adam, sen gittikten sonra güneş hiç doğmadı ki odama…’



İrem Kiriş

3 Haziran 2012 Pazar

Fanustaki Nefes

Yalnızdı… Kalabalıktan yükselen onca sese rağmen sağırdı kulakları. Kimine göre çocuk olsa da herkesten derindi yaraları. Susardı… İnsanlar anlattığını sansa da o sadece aynalara gerçekleri kusardı.

Zaman geçtikçe canı daha da acıdı. Küçükken ağladığında annesinin ‘dökme o incileri’ dediği şeyler büyümüş ve adının ‘gözyaşı’ olduğunu öğrenmişti. Büyümüştü işte. Mesela yıldızları saymayı bırakmıştı. Benliğine yeni kelimeler eklemişti. (‘hoşça kal’ gibi)

ve bir gün canı her zamankinden daha fazla acıdı. Nefesleri sanki cam bir fanusa hapsedilmiş gibiydi. Bir süre fanusa düşmek için (bir balık gibi) çırpındı. Bu küçükken oynadığı nefes tutma yarışlarından farklıydı. (Nefesi tükendiğinde içini korku kaplardı. Çığlık ata ata gülerdi. Gözleri kocaman açılır, kendini güçlü ilan ederdi)

‘hoşça kal’ düşünmediği bir kelimeydi. Anlamını bilmek istemediği, ertelediği, duymazdan geldiği… Son bir kez söylemek istediği ama nefesinin yetmediği. Ve birden kendini gökte gördü yere düşen gözleri…

(sonra yavaşça kapandı)

hoşça kal hayalleri, hoşça kal ümitleri ve hoşça kal ulaşamadığı fanustaki nefesleri.

İrem KİRİŞ