3 Haziran 2012 Pazar

Fanustaki Nefes

Yalnızdı… Kalabalıktan yükselen onca sese rağmen sağırdı kulakları. Kimine göre çocuk olsa da herkesten derindi yaraları. Susardı… İnsanlar anlattığını sansa da o sadece aynalara gerçekleri kusardı.

Zaman geçtikçe canı daha da acıdı. Küçükken ağladığında annesinin ‘dökme o incileri’ dediği şeyler büyümüş ve adının ‘gözyaşı’ olduğunu öğrenmişti. Büyümüştü işte. Mesela yıldızları saymayı bırakmıştı. Benliğine yeni kelimeler eklemişti. (‘hoşça kal’ gibi)

ve bir gün canı her zamankinden daha fazla acıdı. Nefesleri sanki cam bir fanusa hapsedilmiş gibiydi. Bir süre fanusa düşmek için (bir balık gibi) çırpındı. Bu küçükken oynadığı nefes tutma yarışlarından farklıydı. (Nefesi tükendiğinde içini korku kaplardı. Çığlık ata ata gülerdi. Gözleri kocaman açılır, kendini güçlü ilan ederdi)

‘hoşça kal’ düşünmediği bir kelimeydi. Anlamını bilmek istemediği, ertelediği, duymazdan geldiği… Son bir kez söylemek istediği ama nefesinin yetmediği. Ve birden kendini gökte gördü yere düşen gözleri…

(sonra yavaşça kapandı)

hoşça kal hayalleri, hoşça kal ümitleri ve hoşça kal ulaşamadığı fanustaki nefesleri.

İrem KİRİŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder