27 Mart 2012 Salı

DUT MİSALİ YALNIZ


Yalnızlık ıslanmış bu şehrin kanalizasyonlarında, yıpranmış ve eskimiş. Bardağın dibinde gördüm yine onu, etrafımdaki kalabalığa rağmen. Son yudum rakıma sarılmış titrek, belki biraz da ürkek tavırlar eklemiş o yıpranmış mizacına. Etrafımı, kalabalığın kulaklarımı delip geçercesine yaydığı bir gürültü, biraz kızarmış yanaklar ve birazda gevşemiş dudaklardan çıkan samimi fakat anlamsız ve gereksiz cümleler sarmış. Bir irkilme biniyor omuzlarıma, narin bir hareketle kayıyor aşağı sanki konduğu dala ağır gelmiş kuş misali ve usulca sesleniyorken işitiyorum son çırpınışlarının sesine verdiği o heyecanı, korkuyu. Bu gürültüye rağmen işitiyorum ama yinede "ahh, boş ver" diyerek iştirak ediyorum yinede masada bir ağızdan bir başka ağzın dudaklarına konan, boşa ve gereksiz sarf edilen sözcükler mezesine.
Yorgunluk sarıyor şimdi. Biraz direnmekten vaz geçsem, belimden kavradığı gibi yatağa savuracak, bu bardakların son yudumunda gizli yalnızlıklar misali yıpranmış bedenimi. Belki bir kısmı kırlaşmış saçlarım, bunca yıl gözyaşlarımın açtığı o ince çizgilerin üzerilerine uzansalar daha genç görür müyüm kendimi, baktığım bu bardak diplerinde? "Adam" dedi birisi. Evet, evet işitiyorum. "Adam" diyerek başladı yarı anlaşılması muhtemel cümlelerine. "Adam kimseyi sevmiyor, işte bu adam, öyle bir adam ki yalnızlığının efendisi bu adam." diyor. Çok kez "Adam" diyor. Mayalanmış üzümün etkisi olmalı. Hem gördüğün cisimlerin sayılarını artırıyor hem de söylenilenlerin. Peki kim bu adam? Bardağın dibini görebildiğim zamanlarda gelen, bardak dolunca giden adam mı? Eğer öyle ise bu gün bu adamı çok gördüm ben. Hem nasıl bir efendiymiş ki bu adam? Kerameti nereden gelirmiş? Yoksa onu her görüşümde, giderek gürültüleri ve sayıları artan insanlar mı bu adamın kerameti? Öyle ise eğer bende sorup duruyordum kim bu karşımdaki beden. Önce boş bir iskemle varken, o efendi göründü ve gitti. Ne zaman efendi gözden kayboldu işte ozaman o boş iskemlede bir Mehmet peydah oldu. Yok efendim kimdir bu Mehmet diye sorarken o adam gibi adam, o yalnızlığının efendisi yine bir geldi gitti, bu sefer Mehmet bir iken iki oldu... Şimdi soruyorum Mehmet efendiye "Peki kim bu şehrin kanalizasyonu, kim bu yalnızlığı yıpratan ey efendi? Senden mi gelir bu keramet, yoksa şu bardağın diplerinde bulduğum benden mi? Yalnızlığı yıpratan o şehir, bu beden mi yoksa sarhoşluğu adam ettiğim bu izbe meyhane mi?" Boşalt o iskemleyi be yalnızlık. Bırak kimsecikler oturmasın oraya, sen de oturma. Bekle biraz, zamanı gelince bende kalkacağım bu sofradan. Arkamı döndüğümde bende eskiyeceğim sen misal. Sadece bekle biraz.
M.Sait Aytar






GİZEM DİNÇ

1 yorum:

  1. http://a4.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/396300_10150508345391548_226530741547_9131576_64386782_n.jpg
    demiş gregory house. elinize sağlık güzel yazı :)

    YanıtlaSil