Yalnızlık ıslanmış bu şehrin
kanalizasyonlarında, yıpranmış ve eskimiş. Bardağın dibinde gördüm yine onu,
etrafımdaki kalabalığa rağmen. Son yudum rakıma sarılmış titrek, belki biraz da
ürkek tavırlar eklemiş o yıpranmış mizacına. Etrafımı, kalabalığın kulaklarımı
delip geçercesine yaydığı bir gürültü, biraz kızarmış yanaklar ve birazda
gevşemiş dudaklardan çıkan samimi fakat anlamsız ve gereksiz cümleler sarmış.
Bir irkilme biniyor omuzlarıma, narin bir hareketle kayıyor aşağı sanki konduğu
dala ağır gelmiş kuş misali ve usulca sesleniyorken işitiyorum son
çırpınışlarının sesine verdiği o heyecanı, korkuyu. Bu gürültüye rağmen
işitiyorum ama yinede "ahh, boş ver" diyerek iştirak ediyorum yinede
masada bir ağızdan bir başka ağzın dudaklarına konan, boşa ve gereksiz sarf
edilen sözcükler mezesine.
Yorgunluk sarıyor şimdi. Biraz
direnmekten vaz geçsem, belimden kavradığı gibi yatağa savuracak, bu
bardakların son yudumunda gizli yalnızlıklar misali yıpranmış bedenimi. Belki
bir kısmı kırlaşmış saçlarım, bunca yıl gözyaşlarımın açtığı o ince çizgilerin
üzerilerine uzansalar daha genç görür müyüm kendimi, baktığım bu bardak
diplerinde? "Adam" dedi birisi. Evet, evet işitiyorum.
"Adam" diyerek başladı yarı anlaşılması muhtemel cümlelerine. "Adam
kimseyi sevmiyor, işte bu adam, öyle bir adam ki yalnızlığının efendisi bu
adam." diyor. Çok kez "Adam" diyor. Mayalanmış üzümün etkisi
olmalı. Hem gördüğün cisimlerin sayılarını artırıyor hem de söylenilenlerin.
Peki kim bu adam? Bardağın dibini görebildiğim zamanlarda gelen, bardak dolunca
giden adam mı? Eğer öyle ise bu gün bu adamı çok gördüm ben. Hem nasıl bir
efendiymiş ki bu adam? Kerameti nereden gelirmiş? Yoksa onu her görüşümde,
giderek gürültüleri ve sayıları artan insanlar mı bu adamın kerameti? Öyle ise
eğer bende sorup duruyordum kim bu karşımdaki beden. Önce boş bir iskemle
varken, o efendi göründü ve gitti. Ne zaman efendi gözden kayboldu işte ozaman
o boş iskemlede bir Mehmet peydah oldu. Yok efendim kimdir bu Mehmet diye
sorarken o adam gibi adam, o yalnızlığının efendisi yine bir geldi gitti, bu
sefer Mehmet bir iken iki oldu... Şimdi soruyorum Mehmet efendiye "Peki
kim bu şehrin kanalizasyonu, kim bu yalnızlığı yıpratan ey efendi? Senden mi
gelir bu keramet, yoksa şu bardağın diplerinde bulduğum benden mi? Yalnızlığı
yıpratan o şehir, bu beden mi yoksa sarhoşluğu adam ettiğim bu izbe meyhane
mi?" Boşalt o iskemleyi be yalnızlık. Bırak kimsecikler oturmasın oraya,
sen de oturma. Bekle biraz, zamanı gelince bende kalkacağım bu sofradan. Arkamı
döndüğümde bende eskiyeceğim sen misal. Sadece bekle biraz.
M.Sait
Aytar
GİZEM DİNÇ
http://a4.sphotos.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-ash4/396300_10150508345391548_226530741547_9131576_64386782_n.jpg
YanıtlaSildemiş gregory house. elinize sağlık güzel yazı :)